Kurân-ı Kerim’de Ses İle Helak Edilenler Ve İstanbul'da Duyulan Uğultu

Kurân-ı Kerim’de Ses İle Helak Edilenler Ve İstanbul'da Duyulan Uğultu

Helak'ın Kelime manası

Helâk (انهلاك); mahvolmak, yok olmak, bir şeyin ortadan kalkması, yıkıma uğraması, kendi eliyle tehlikeye düşmesi, ölüm, bir şeyi yok eden ve düşüren her kavrama verilen isimdir. İslami literatürdeki bir kavram olarak helâk; ferd ve toplumların Allah‘ın emir ve yasaklarına uymadıkları için yok edilmek suretiyle cezalandırılması demektir.[1]
Bizim bu yazımızda üzerinde duracağımız konu ise, sayha ya da ses ile helaktır.

Sesin Helak Ettiği Ümmetler

Kurân-ı Kerîm’de geçmişteki kimi kavimlerin öldürücü bir ses ile helak edildiklerinden bahsedilmektedir. Bu kavram için kullanılan kelimelerden biri de “sayha” kelimesidir.
S-y-h (صيح) kelimesinden türeyen sayha (صَيْحَة) kelimesi, sözlükte “ses, bağırmak, çığlık, çağırma, haykırış, ötme, feryat, yaygara, gürültü, azap, helak olma, zarar görme, kırma, yarma” anlamlarına gelir. [2] Kurân’da 13 yerde geçmektedir. [3][4]
Sözlükte şiddetli ve korkunç ses anlamındaki “essiyâh” ile birlikte zikredilen “sayha”, azap [5] ve helak anlamlarında kullanılmaktadır.[6]
Sayha, yedi yerde geçmişteki bazı inkârcı ve günahkâr kavimleri helâk eden korkunç ses, diğerlerinde kıyametin kopmasından önceki dehşetli ve öldürücü ses için kullanılmıştır.[7]
İsfahânî, Yasin 29. ayette geçen bu kelimeye “bağırma, çağırma, haykırma” anlamını verirken, Kâf 42. ayette geçen aynı kelimeye “sûra üfürülme sesi” anlamını vermektedir. Yine Hicr 73. ayette geçen aynı kelimeye de “korkunç ses” anlamını verir.[4]
Mukatil b. Süleyman, sayha kelimesinin iki şekilde tefsir edileceğini aktardıktan sonra birincisinin “Cebrail’in dünyadaki azâp sayhası (çığlığı)” manasında olduğunu Hûd ve Hicr suresinden verdiği örneklerle izah eder. İkinci tefsirin de “İsrafil’in nefhası” anlamı verilerek yapılabileceğini Yâsin 53 ve Kâf 42. ayetlerden örnekler vererek açıklar.
Zemahşerî, Hud 94. ayette geçen bu kelimeyi “Cebrail’in güçlü seslenmesi”, Yâsin 29. ayette geçen aynı kelimeyi “meleğin sesi”, Kâf 42. ayette geçen kelimeyi “İsrafil’in sûra üfürme sesi” anlamında tefsir ederken Mukatil b. Süleyman ile aynı manaları ifade ettikleri görülür.[4]
Bu ayetleri incelediğimizde sayha kelimesinin yaratanla yaratılan arasında vasıtalı ya da vasıtasız olarak kurulan bir tür iletişim veya yaşanılan dünyadan ziyade bu dünyanın sonu, ahiretin başlangıcında ya da ahrette vaki olacak olan güçlü bir ses frekansı olduğu kanaatine sahip olmaktayız.[8]
Sayha ile yok edilen Ashab-ı Karye, kendilerine gönderilen iki elçiyi yalanlamış, Allah bu elçileri üçüncü bir elçi ile desteklemiştir. Ancak bu toplum yine de yalanlamaya devam etmiştir.
Semud Kavmi de zalim bir kavimdir. Onlar kendilerine mucize olarak gönderilen dişi deveyi öldürerek kendilerine zulmetmiştir. Yüce Allah, o zalimleri helâk edeceğini peygamberine bildirmiş, o zalimleri de sayha yakalamıştır. Onlar zalimliklerinden helâk olmuşlardır.[9]
Hz. Suayb’ın kavmi gerçekten çok zalim bir kavimdi. Allah, o zalimleri bir sayhanın yakaladığını bildirerek onların helâkini anlatırken bu özelliğini ön plana çıkarmıştır.[10]
Kurân-ı Kerîm’de belirtildiğine göre Ashâbü’l-Hicr, dağlarda oydukları güvenli evlerde yaşayan, Allah’ın âyetlerinden yüz çevirip peygamberlerini yalanlayan bir kavimdi. Bir sabah vakti korkunç bir sesle gelen felâketle cezalandırılmışlar, yaptıkları şeyler ve kazandıkları kendilerine fayda vermemiştir.[32] Ashâbü’l-Hicr’in Kurân’da anlatılan özellikleri dikkate alınırsa bunların Semûd kavmi olduğu anlaşılır. Çünkü ilâhî âyetlerden yüz çevirme ve kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlama, inanmayan kavimlerin ortak özelliği olmakla birlikte korkunç bir sesle cezalandırılma Kurân’da Lût, [11] Şuayb [12] ve Sâlih [13] peygamberlerin kavimleriyle ilgili olarak zikredilmekte, kayaları oyup evler yapma işi ise sadece Sâlih’in kavmi Semûd’un özelliği olarak belirtilmektedir.[14][15]
Medyen ve Eyke’nin helâkini ifade için, Kurân-ı Kerîm’de ki yerde onları bir depremin, bir yerde de o zalimleri bir sayhanın yakaladığı belirtilir. Onları gölgelerle dolu bir günün azabının kıskıvrak yakaladığı da zikredilir. Bu gölgelerle kaplı gün ifadesiyle çoğu zaman volkanik patlama ve yer sarsıntısıyla birlikte çöken fiziksel karanlığa işaret edilmiş olabileceği gibi; geç kalınmış bir pişmanlıkla birlikte bas gösteren ruhsal bir karanlığa ve kasvete de işaret edilmiş olunabilir. Ancak Medyen’in yasadığı ülke, civarda bir volkanik patlama ve deprem olduğunu gösterir çok sayıda izler taşımaktadır.[9]
Kurân-ı Kerîm’de ses ile helakı anlatmak için kullanılan kelimelerden biri de “tağıye“dir. “Tağâ” kelimesi; sınırı aşmak, isyanda ve karşı çıkışta çok fazla ileri gitmek, haddi tecavüz etmek anlamlarına gelir. “Tuğyan” da bu kelimeden gelmektedir.
إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاء حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ
“Su tuğyan ettiği (iyice kabarıp taştığı) vakit, şüphesiz ki yüzüp giden gemide sizi biz taşıdık.” (Hâkka 11)
Âyet-i Kerîme’sinde geçtiği üzere, suyun kabarıp taşmasına, yatağından çıkıp aşmasına “Tuğyan” denilir. Bu şekilde taşan ve her yeri kaplayan şeye de Kurân-ı Kerîm’de “Tâğıye” adı verilmektedir. Nitekim bir Âyet-i Kerîme’de şöyle buyrulmaktadır:
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ
“Bu yüzden Semud kavmi tâğıye (korkunç bir ses) ile helâk edildiler.” (Hâkka 5)
Aşırı derecede şiddetli ve öldürücü olan bu ses, her türlü gürültüden daha şiddetli olan bir sayhadır.[16]
Gökyüzünden inen şiddetli ve korkunç şimşek anlamındaki “sâika” ise korkunç ses [17] azap, helak edici azap, ölüm [18] anlamlarına gelmektedir. Kıyamet vaktinin habercisi “sûr” ise boynuz, boru anlamındadır. Ölülerin ruhları için sura üflenilmesi anlamıyla öne çıkmaktadır.[19]
Sesin, azabı ve helakı hatırlatan bu anlamları sesi bir helak unsuru olarak beyan eden ayetlerini akla getirmektedir. Sahip olduğu bu anlamlarıyla ses, dünya hayatında bir imtihan aracı olmakla birlikte bu imtihanda başarısız olanlar için bir ceza vasıtasıdır.[20]
Konuyla ilgili Kurân-ı Kerîm’de şu ayetleri sayabiliriz;
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik. Kimini korkunç bir ses yakaladı. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, onlar kendilerine zulmediyorlardı (Ankebut 40)
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّثَمُودَ
“Rablerini inkar ettikleri için Allah onları dayanılmaz bir sesle helak etti. Dizüstü çökmüş halde sabahladılar.” (Hud 67-68)
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
“Semud milletinin üzerine korkunç bir ses gönderdik.“(Kamer 31)
فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ ﴿٣٣﴾ يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ ﴿٣٤﴾ وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ ﴿٣٥﴾ وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ
“Kulakları sağır eden o ses geldiğinde işte o gün kişi kardeşlerinden, annesinden, babasından, eşinden, çocuklarından kaçar.” (Abese 33-36 )
مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ ﴿٤٩﴾ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
“Onlar birbirleriyle çekişip dururken kendilerini yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. İşte o anda onlar, ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.” ( Yasin 49-50 )
وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاء وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ ﴿٢٨﴾ إِن كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
“Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir ses yeter, hemen sönüp gittiler.” (Yasin 28-29)

Kıyamet Anında Sura Üflenmesi ve Öldürücü Ses (Sayha)

Kurân-ı kerim, bilhassa kıyamet ile alakalı olayları anlatırken zecr, sûr, sayha, sahha, karia, nida (yevmü’t-tenâd), davet kelimelerini kullanarak sese kuvvetle vurgu yapar. Dünya ve ahiret hayatını birbirinden ayıran bu dehşet verici olayın içinde ses çok önemli bir yer tutar. Böylece kıyametin başlangıç anının fark edilmesi için şiddetli ses anlamına gelen kelimeleri sıklıkla kullanır. Bu sesin ardından insanların verecekleri tepkileri ve tabiatta olacak olan büyük değişimi anlatır. İnsanların buna hazırlıklı olması gerektiği mesajını verir. Zira dünyanın sonu veya büyük değişimin başlangıcı ses ile olacaktır.[21]
Sûr ve üflemenin mahiyeti konusunda farklı görüşler vardır. Çoğunluğun görüşüne göre “sûr”, “boynuz, boru veya borazan” anlamında bir alet; “üfürme” ise “o aletten çıkan korkunç, sarsıcı ve kulakları sağır edici bir sestir.[8]
Sur’a üflenmenin üç defa olacağı kanaatine sahip olan alimler, “nefhatü’l-feza” (korkutan bir ses), “nefhatü’s-saik” (öldürem ses), “nefhatü’l kıyame” (diriliş üflemesi) olarak adlandırılmaktadır.[10]
Aztek Ölüm Düdüğünün bugün bilinen hali.

Mitolojide Bir Silah Olarak Ses

Son zamanlarda keşfedilen antik ses silahlarından biri, Meksika’nın Colomb öncesi kabileleri tarafından sıklıkla kullanılan ve kafatası şeklinde bir çömlek olan Aztek Ölüm Düdüğü’dür. Onun içine üfürülünce “1000 ölünün çığlığı” olarak tanımlanan bir ses çıkardığına inanılırdı.[22]
Aztek ölüm düdüğü, insan çığlıklarının sesini, bebeklerin / kadınların ağlamasını, esen rüzgar sesini veya diğer rahatsız edici sesleri taklit etmek için yaratılan küçük düdüklerdir. Bu, esas olarak korkunç sesleri duyanların – örneğin savaşta veya kurban sunağında – kalplerine korku salmaktı.[23]
Kab’ın zikrettiğine göre Şeddâd’ın oğlu babasını çölden kaldırıp defnettiği zaman, onun lisanından mezarının başına konulan bir levhaya şunları yazmıştır:
“Ben Amid kalesinin sâhibi Âd oğlu Şeddâd’ım
Güç, kuvvet ve sağlam mülkün sahibiyim
Tehditimden çekinerek yeryüzü halkı bana itaat etti
Güçlü otoritem sayesinde Doğu’ya ve Batı’ya hükümrân oldum
Derken bize uzak ufuktan korkunç bir ses geldi
Çölün ortasında biçilmiş ekin gibi bizim canımızı aldı.” [24]
“Divanü Lügati’t Türk’de Kaşgarlı Mahmud; yılda bir defa işitilen ama işiteni öldüren gizemli bir sesten söz eder. Bu “tiki” kelimesi ile bilinir ve atalar kültüyle bağlantılı bir kelimedir. Sözlüğün “tiki” maddesinde bu gizemli ses hakkında şöyle bilgi verir.
Türkler ölülerin ruhlarının yılda bir kez olmak üzere, bir gece toplandığına ve yaşıyorken bulundukları yerlere gittiklerine inanırlardı. İşte bu esnada “tiki”, “tigi” ya da “tegi” şeklinde çıkan hışırtılı bir ses vardı ki geceleyin o sesi işiten kimse can verirdi.“
Tiki, geceleri işitilen sestir. Bu kelime atalar kültüyle bağlantılı bir kelimedir. Çünkü bu kelimenin açıklaması yapılırken, ruhların sağ iken yaşadıkları şehirlerde her yıl bir gece toplandıkları ve halkı ziyaret ettikleri belirtilir. Gece bu ruhların sesini, tikiyi duyanın öldüğüne inanılır.[18]
SONUÇ OLARAK
İstanbul'daki bazı semt ve ilçelerinde duyulan ve halkımızı endişeye sevk eden uğultuların kaynağı hala tartışıla dursun, bu tarz seslerin kadim dönemlerden beri insanları endişeye sevk ettiği görünmektedir.
Uğultuyu duyanlarla dalga geçmek ve ses var mıydı, yok muydu tartışmalarına girmek yerine bu sesi duymamıza sebep olabilecek, geçmiş kavimlerin de işleyip bizim de işlediğimiz ne günahlar var diyerek tövbe ve nedamet getirsek daha iyi olur kanaatindeyim.

Ahmet Alp HAN

Kaynaklar
[1] Ahmet Erdinçli, “Kurân-ı Kerîm’de Nisyan / Unutma Kavramı” (yüksek lisans tezi), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Çanakkale 2010, s.16-17.
[2] İbn Manzûr, a.g.e., “s-y-h” md.; el-İsfahânî, Râgıb, a.g.e., “s-y-h” md., s. 880.
[3] Hûd 11/67, 94; Hicr 15/73, 83; Mü’minûn 23/41; Ankebût 29/40; Yâsîn 36/29, 49, 53; Sâd 38/15; Kâf 50/42; Kamer 54/31; Münâfikûn 63/4; Abdulbâkî, Muhammed Fuâd, a.g.e., s. 417.
[4] Dr. Serbülend Arpa, “Musikinin Temeli Olan “Ses” İle İlgili Kurân-ı Kerîm’de Geçen Bazı Kavramların Tespit ve Tahlili”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, (2), s.125.
[5] Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed Ezherî, Tehzîbu’l-Lüğa, thk. Abdusselâm Muhammed Hârûn, (Mısır: el-Müessetü’l-mısriyyetü’l-Âmmetü li’t-Te’lîf ve’l-Enbâ’ ve’n-Neşr, ty.), “sâha”, 7: 166.
[6] Ezherî, Tehzîbu’l-Lüğa, “sâha”, 7: 167.
[7] Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Zelzele” maddesi, cilt: 44, s.227.
[8] Dr. Serbülend Arpa, a.g.e., s.126.
[10] Dr. Mehmet Akar, “Yasin Suresi Tefsiri”, Hüner Yayınları, Konya 2016, s.139.
[11] el-Hicr 15/73; Sâd 38/13-14.
[12] Hûd 11/94; Sâd 38/13-14.
[13] Hûd 11/67; el-Kamer 54/31.
[14] el-A‘râf 7/74; eş-Şuarâ 26/141-159.
[15] Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Hicr” maddesi, cilt: 17, s.454
[17] Cevherî, es-Sıhâh, s-a-g, 4: 1506.
[18] Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, “saika”, s. 900.
[19] Cevherî, es-Sıhâh, ”s-v-r”, 2: 716.
[20] Ayşe Betül Oruç, ““Kulak” ve “Ses” İfadelerinin Kurân Ayetlerindeki İzdüşümleri”, Tasavvur (Tekirdağ İlahiyat Dergisi), Haziran 2018, cilt: 4, sayı: 1, s.307-308.
[21] Dr. Serbülend Arpa, a.g.e., s.129.
[24] İsmail Hakkı Bursevi,, “Ruhu’l Beyan”, Erkam Yayınları, İstanbul 2016, cilt: 23.


Yorum Gönder

0 Yorumlar