Hayaller ve Kıyam Alameti

Günümüzün sosyal medya fenomenlerinin çokça istismar ettiği konulardan biri de Alametler! Kıyamet alametleri!

Avustralya’daki devasa orman yangınları, ölümcül virüsler, kitlesel salgınlar, sebepsiz ölümler, müslümanların kalpleri gibi boşaldığını gördüğümüz Kabe-i Şerif ve bomboş camiler ve mescitler, çekirge istilaları, kanlı savaşlar ve Türkiye'de ve Müslüman ülkelerdeki mağdur ve mazlumların göğe ulaşan feryatları!



Sanal alemdeki hesaplarımızın takipçileri artsın diye çırpınmamıza mı değiştireceğiz ahiretimizi? İktidar daha da muktedir olsun, muhalefet partileri daha az oy alsın diye yalan haberlerle cihat ettiğimizi düşünmemize mi değiştireceğiz Efendimizin (sav) bize miras bıraktığı o doğru, emin ve güvenir olmayı? Bu dünyanın yalancı tebessümüne, bir pırıltılı cilvesine, rahatlığına, lüks ve zenginliğine mi değiştireceğiz O'nun (sav) davet ettiği ve emanet bıraktığı bu yetim davayı?

“Kuran’da bahsedilen "Müslümanlar gelsin düşünürüz.” diyen Yahudi'nin bizim bin parçaya bölünmüş çaresizliğimizden bulduğu cesareti, Ebu Lehep’lerin, Abdullah bin Sebe’lerin, Abdullah bin Übeyy’lerin “İkra” emrini unuttuğumuzdan aldıkları cesareti, bir savaş boyası gibi yüzlerine süren ve sürekli bir görünüp bir kaybolan silik hayaller.

“Bizler, ancak ıslah edicileriz!” diyenler, yaşayan firavunlar, firavunların yüzüne hakikati haykıran Musa olanlar, rahmaniler, şeytaniler, Rahman’ın huzurundan kovulanlar, Huzur-u Rahman’da zindanda da olsa teheccüde kalkanlar, zalimler, mazlumlar, bu ümmet için gece-gündüz Allah’a yalvaranlar, bu ümmetin sessizliğini öldüklerinde Allah’a şikayet edecek olanlar, içeride cenneti yaşayanlar, dışarıda cehenneme düşenler, saraylarda el pençe duranlar... gözlerimizin önünde belirip sonra da kaybolan hayaller…


Müslüman olduğumuzu söylüyor ama Müslümanlara ait olamayacak olan alametleri sahiplenmişiz. Ehli Kıble olduğumuzu iddia ediyor, ama enaniyet ve dünya malını kendimize kıble ediniyoruz. Sarf ettiğimiz kelimelerle Hz. Ömer’i taklit ediyor, ama yaşantımızla "Amerikalı David" gibi yaşıyoruz. Başkalarının ne diyeceğini önemsiyor, ama Allah’ın bizim için ne düşüneceğini umursamıyoruz. Başkalarının Müslümanlığını eleştiriyor ama kendi Müslümanlığımıza toz kondurmuyoruz. Sünnete uymak için sakal bırakıyor, cüppe giyip, sarıklanıp misvak kullanıyor ama Efendimizin (sav) ahlakıyla ahlaklanmayı kendimize ar ediyoruz. Geçmişin alimleri ve evliyalarıyla teselli oluyor, ama kendi yaşantımızla insanlığa ve geleceğe bir fayda vaz etmiyoruz.



Kendimizde bulunan küçük alametleri fark etmiyor ama kıyamet ne zaman kopacak diye alamet avcılığı yapıyoruz. Haleti ruhiyemizi analiz etmeye çalışmıyor, silik hayallerde çare arıyoruz.


Yeryüzünde ilahlık iddia eden Firavun mezarında yanmaya başlayalı çok zaman oldu ama ilahlık iddiasında bulunanlar hala kıtalar dolaşıyor. Hz. İbrahim’i (as) ateşe atan Nemrut öldü, ama yeryüzünde bozgunculuk çıkaran Nemrut’lar hala zulmediyor. Dinden beslenen Amon Rahipleri öldü, ama saraylarda el pençe duran din bezirganları hala yaşıyor. Ad ve Semud helak oldu, ama torunları hala plan yapıyor. Ebu Leheb'e, karısı Ümmü Cemîl cehennemde yanan taş taşıyor ama Müslümanların etini yiyen Tiranlar hala diş kirası istiyor!

Kafir ve münafık artık korkakça değil Müslümanların sessizliğinden aldıkları cesaretle çöküyor Müslümanın boynuna. Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe, artık filleriyle değil laboratuarlar üretimi virüslere emrediyor Kabeyi yıkma görevini. Müşrikler artık mızrak ve okla değil, yapay oluşumlu depremlerle saldırıyor. Mekke çöllerinde Hz. Bilal’in (ra) iman dolu göğsüne kızgın kaya koyan Ümeyye bin Halef’ler, zindanlarda, hapishanelerde kadın ve çocuğa yaptığı işkenceler eşliğinde atıyor kahkahasını.


A Dost! Beyhude yoruldun kıyamete dair alametler ararken…  Bırak artık abdesti ne bozar, orucu ne bozar diye reyting hocalarına sorduğun soruları. “Bu ümmeti kim böyle parça parça böldü de bir araya gelmez, bu soruyu düşün. Kıyametin kopmasını beklemen için Müslüman kardeşini tekfir etmen, onu incitmen, yaftalaman yetmez mi sanırsın? 

Binlerce insan eziyet görürken, bebeler anneleriyle zindanda gün sayarken, yaşına girmemiş çocuklar nehirlerde boğulurken, aileler parça parça edilmişken, baba oğula, kız anneye düşman edilmişken, havuzdan akan yalanlara inanıp masumları suçlarken, yapılan zulümlere taraf olurken kıyamet kopmamış şaşmaz mısın?

Hayaller, hayaller, hayaller!

Ahmet Alp HAN

Yorum Gönder

0 Yorumlar